Yalnızca Korkacagım Cam Kırıklarından
- Remzi Nedim KARATAŞ
- 27 Tem 2024
- 2 dakikada okunur

Ölümden o kadar korkuyordu ki bir akşamüstü güneş yeni gözden kaybolmuş fakat hava da henüz tam kararmamışken uzun uzun uğraşıp hazırladığı bir düzenle asıverdi kendini. Bu kadar çabayı yaşama verse belki keyifli bir hayatı olurdu fakat ölüm korkusu, ölümün her an her yerde olabileceği düşüncesi onu öyle kitliyor, öyle hareket edemez hale getiriyordu ki mutlu olduğu, yüzünün güldüğü anlarda dahi bir garip duruyordu o mutluluk suratında. Ölmek, ölümü beklemekten kolay geldi ona.
Haberi almadan bir gün önce onunla bu tavrı yüzünden tartışmıştık. Ne desem bir karşılıkla dönüyor, ne sorsam kendini haklı çıkaracak ufacık bir boşluk buluyor; yaşamın, ölüm varken manasız olduğu sonucuna varıyordu bir şekilde. Ona karşı yaşamı savunmak fazlasıyla zorluyordu beni. Kendimce haklı olduğum yerler vardı,, tartışıyor, sesimi yükseltiyordum ama o, ölümü benden daha yakın bir arkadaşıymış gibi savunuyordu. Aslında belki savunmak denemezdi buna. Ölüme karşı kendi verdiği savaşı kaybetmişti ve onu yenenin ondan güçlü olduğunu kabullenmiş, mutlak gücü temsil ettiğine kanaat getirmişti.
Her şey yakın arkadaşının ölüm haberini almasıyla başlamıştı. Bir anda ölüm denen şeyin onu, tüm çevresini ve yeryüzünü sardığını hissetmiş; uyanık halde, gündüz vakti bir karabasan gibi ölüm sarmalamıştı her yanını. Zihni boğulmuş; eli, ayağı tutmaz olmuştu. İşte kaybettiği savaş buradaydı.
Dün gece bir anda öyle sinirlendi, ölüme değer vermiyor oluşum o kadar gözünü kör etti ve küplere bindirdi ki içki şişesini kutudan çıkardı, kıpkırmızı suratıyla yere çarptı ve bazen bağlamını kaybedip birbirinden bağımsız cümlelere evrilse de arka arkaya ölümü savunan kelimelerle karşımda adeta bir ölüm fanatizmi yaşandı.
Şimdi onun hayatını tersyüz eden o andayım. Yakın arkadaşımın ölüm haberi az önce ulaştı bana ve şu an yaşadıklarını bildiğim için sanki ona bir saygı duruşu olması gerektiğinden aynı korkuyu, o karabasan anını, elimin ayağımın kesilmesini hissetmeliymişim gibi geliyor ancak bu anlık varlık ve yokluk bana tartışmada olduğundan daha fazla yaşama ağırlık vermem gerektiğini düşündürüyor; varımla, yoğumla, cesaretim, korkumla tüm çabamı yaşamaya vermeliymişim gibi hissediyorum ve bu içki kutusu bir noktada ölümü ve ona karşı yaşamı temsil ediyor. Oraya koyduğum her içki şişesi canlı olduğumu duyuracak bana artık ve bir gün kendi isteğimle gitmek istersem bu dünyadan; bardağıma bir içki daha koyacağım oradan, keyifle içeceğim, son yudumumla bardağı masaya bırakacak, kutunun içindeki şişeye uzanıp vuracağım yere, ‘Bitti!’ diyeceğim.
Fakat şimdi yaşayacağım. Ve daha cesur olacak bu kez yaşamım. Yalnızca korkacağım cam kırıklarından.
留言